0

İş Kazalarında Ceza Sorumluluğu

 

İŞ KAZALARI ÜZERİNE 3 

İş kazaları genel itibariyle özel hukuk görünümü ağır basmakla birlikte aynı zamanda önemli ve kapsamlı bir ceza hukuku sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. İş kazaları doktrinde yeterince üzerinde durulmamış olup uygulamada ihmal edilen çok boyutlu bir tartışma alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Özellikle özel hukuk alanındaki sorumluluk kavramı ile ceza hukuku alanındaki sorumluluk kavramlarının yeterince ayrıştırılamamış olması uygulamada büyük problemler doğurmaktadır. İş kazaları bağlamında cezai sorumluluk meselesine ilişkin bazı temel kavramların özel hukuktan ödünç alınıyor olması kavram kargaşasına sebebiyet vermektedir. Bu makalemizde iş kazalarının gerek idari gerekse cezai görünümüne ilişkin çeşitli sorulara yanıt arayacağız.

 

  1. İş kazalarında TCK md.83 uygulanabilir mi?

 

İş kazalarının gerek anlamı gerekse kanuni tanımı göz önüne alındığında Türk Ceza Kanunu açısından yalnızca taksirli davranışların (suçları) iş kazalarına uygulanabileceği yorumunu yapmak gerekir. Taksir, TCK m.22’de de ifade edildiği üzere dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi halidir. Öngörülebilir bir davranışın gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünün gösterilmemesi sonucu meydana gelen iş kazalarına TCK’da uygulanabilecek olan suçlar ise m.85 ve m.89’da düzenlenmiştir. Bunlar sırasıyla; taksirle öldürme suçu ve taksirle yaralama suçudur. Bu maddelere göre taksirle bir insanın ölümüne veya yaralanmasına (başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına) neden olacak kişi cezalandırılacaktır. Öğretide tartışma konusu olan nokta kasten öldürme suçunun iş kazalarına uygulanıp uygulanamayacağına yöneliktir. İş kazası neticesi ölüm nedeniyle cezai sorumlulukta suçun manevi unsurunun belirlenebilmesi cezalandırmanın da doğru bir şekilde yapılabilmesine kaynaklık edecektir.

 

TCK m.83 “Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu” olarak karşımıza çıkmaktadır. TCK m.83’ün iş kazalarına uygulanıp uygulanamayacağına yönelik görüş ayrılıkları mevcuttur. İlgili maddenin iş kazalarına uygulanamayacağını iddia eden görüşlerin temel dayanağı söz konusu maddenin “kasten insan öldürme” suçlarına uygulanabilecek olmasıdır. Akın’a göre “İşçinin kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmemesinde kast yoktur”. Burada kasten öldürme suçunu doğrudan kasta indirgeyen bir anlayış mevcut olup cezai sorumluluğun kapsamı daraltılmaktadır. Zira Türk Ceza Kanunu’nda kast; doğrudan kast veya olası kast olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Dolayısıyla işverenin kanundan ya da sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmemesinde olası kast derecesinde kusuru bulunmakta ise TCK m.83 uygulanabilecektir.

 

  1. İş kazalarında meydana gelen neticeden taksirle mi yoksa olası kastla mı sorumluluk benimsenmelidir?

İş kazalarında meydana gelen neticede cezai sorumluluk bakımından manevi unsurun doğru tespit edilebilmesi cezalandırmanın da hukuka uygun bir şekilde gerçekleştirilmesine kaynaklık edecektir. Doktrinde ve uygulamada tartışmalı olan husus ise ilgili manevi unsurun taksir mi yoksa kast mı olduğuna ilişkindir. Genel itibariyle iş kazalarında benimsenen sorumluluk hali taksirdir. Ancak; Yargıtay’ın yaklaşık son on senedir vermiş olduğu kararlarda kastın da gündeme geldiği görülmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus kastın niteliğinin olası kast olmasıdır. İş kazalarında meydana gelen neticeden benimsenmesi gereken cezai sorumluluk biçiminin her somut olay özelinde değerlendirilmesi gereklidir. Taksirle sorumluluk benimsendiği hallerde genel itibariyle işçiyi gözetme ve koruma borcunun ihlal edilerek gereken önlemlerin alınmadığı görülmekte iken kast halinde kusurlu iradenin en tipik biçimi karşımıza çıkmaktadır. Türk Ceza Kanunu, 21/2. Maddesi hükmünde olası kastı tanımlamıştır: “Kişinin suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır”. Burada tanımsal bir eksiklik söz konusudur. Zira olası kastın var olabilmesi bakımından neticenin öngörülmüş olması yeterli olmayıp aynı zamanda neticenin gerçekleşmesine kayıtsız kalınması da gerekmektedir. İş kazaları bakımından fail neticeyi öngörmüş olup sonucun gerçekleşmeyeceğine dair kesin bir inanç ile hareket etmiş ise burada olası kasttan söz edemeyiz. İş kazalarının büyük bir çoğunluğunu bu yüzden bilinçli taksir oluşturmaktadır. İşyerlerinde gerçekleşen kazaların büyük bir çoğunluğu işverenler tarafından öngörülebilecek nitelikteki basit nitelikteki kazalar olup bunların birçoğu da birbirinin tekrarı haline gelmektedir (Kovancı, 2018). Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 19/04/2011 gün, 2011/1-840/2012/214 K sayılı içtihadında “Bilinçli taksirde, öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilmekte, olası kastta ise bu netice fail tarafından göze alınmakta ve kabullenilmektedir. Olası kastta fail öngördüğü sonucun meydana gelmesini kabullenip, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir” ifadesiyle iki kavram arasındaki farkı ortaya koymuştur.

Sonuç olarak; iş kazaları bakımından sorumluluk esasına ilişkin bir değerlendirme yapacak olduğumuzda bilinçli taksirin daha çok karşımıza çıktığını söylemekle birlikte somut olayın özelliklerini dikkate aldığımızda olası kasta gidilebilmesinin de mümkün olduğunu söylemek gerekir. Burada belirleyici kriter somut olayın özellikleri olup işlenen fiil ile meydana gelen kaza arasındaki nedensellik ilişkisinin detaylı bir şekilde irdelenmesi gerekir.

 

  1. İş kazalarında idarenin sorumluluğu bulunabilir mi?

 

Anayasanın 125. maddesine göre idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. Bu madde hükmü gereği idarenin sorumluluğu gündeme gelmekle birlikte idarenin iki türlü sorumluluğundan bahsetmek gerekir. Bunlar; kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluktur. İş kazalarında idarenin sorumluluğunun bulunup bulunmayacağı ise doktrinde tartışmalı hususlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanımızca iş kazalarında idarenin sorumluluğu bulunabilir.

 

  1. İş kazalarında idarenin sorumluluğu olmalı mıdır? Olmalı ise kusura dayalı mı yoksa kusursuz sorumluluk yoluna mı başvurulmalıdır?

 

İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmiştir. İdarenin sorumluluğu kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluk olarak ikiye ayrılmaktadır. İdarenin kusurlu sorumluluğu (hizmet kusuru) üç şekilde ortaya çıkmaktadır: Hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin hiç işlememesidir. İdare kusurlu bir davranışla veya bir işlemle kişiye zarar verirse bunu tazmin etmesi gerekmektedir. İdare, bir kamu hizmetini yerine getirirken hiçbir kusuru olmadan ve hukuka uygun davranmasına rağmen ortaya bir zarar çıkabilir. Bu durum iki ilkeye dayandırılmaktadır: Tehlike (Risk) ilkesi ve kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesidir. Özen’e göre iş kazalarında idarenin kusura dayalı sorumluluğuna gidilebilirken idarenin kusursuz sorumluluğuna başvurulamamaktadır. İdarenin kusursuz sorumluluğuna bakıldığında karşımıza idarenin kendi tehlikeli faaliyetleri karşımıza çıkarken iş kazalarında işverenin tehlikeli faaliyetleri karşımıza çıkmaktadır. Ancak, idarenin bizzat kendisinin işveren olduğu durumlarda hem tehlike sorumluluğuna hem de kusur sorumluluğuna gidebilmek mümkündür. Öte yandan iş kazalarında idarenin kusura dayalı sorumluluğuna gidilebildiği hallerde kusur paylaşımına gidilmesi gerekli görülmüştür.

 

  1. Maden iş kazalarında idarenin sorumluluğu nedir?

 

3213 Sayılı Maden Kanunu, m.29’da idarenin sorumluluklarını düzenlemektedir. Bu bağlamda idareye bazı yükümlülüklerin getirildiği ifade edilebilir. Söz konusu yükümlülüklerden herhangi birine uyulmaması halinde idarenin kusur sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. İdarenin sorumluluğuna gidilebilmesi için söz konusu yükümlülüklerden en az birinin ihlal edilmesi ve ihlal edilen yükümlülük ile iş kazası arasında bir nedensellik bağının bulunması gereklidir.

 

  1. İş kazalarında idari para cezası uygulanabilir mi?

İş kazalarında idari para cezası İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda m.26’da ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. İşveren anılan kanunun 14. maddesi uyarınca da iş kazası ve meslek hastalıklarını kayıt altına almak ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirmekle yükümlü kılınmıştır. 14/2/a hükmü uyarınca, iş kazası yönünden öngörülen bildirim yükümlülüğünün, kazadan sonraki üç iş günü içerisinde yerine getirilmesi zorunludur.

 

 

 

  1. İş kazalarında işveren vekili kazadan sorumlu tutulabilir mi?

 

İş kazalarında en çok merak edilen soruların başında işveren vekilinin sorumluluğu gelmektedir. İşveren vekilinin iş kazasından sorumluluğu tutulup tutulamayacağı doktriner tartışmalara konu olmuştur. Burada işveren vekilinin tanımının doğru bir şekilde yapılması söz konusu sorunun yanıtlanmasına yardımcı olacaktır. Zira 857 Sayılı İş Kanunu’nun 2/4. fıkrasına göre; “işveren adına hareket eden ve işin, iş yerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere, işveren vekili denir.” şeklinde tanımlanırken aynı kanunun 24. maddesinde “İş Kanununda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır.” ifadesinde yer verilmiştir. Her türlü sorumluluk ifadesinden anlaşılması gereken sorumluluk türü özel hukuk sorumluluğu olmakla birlikte işveren vekilinin iş kazasından cezai anlamda da sorumlu tutulabilmesi mümkündür. Burada İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu tarafından yapılmış olan işveren vekili tanımının da payı büyüktür. Bu kanına göre İşveren adına hareket eden, işin ve işyerinin yönetiminde görev alan işveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren sayılır.” ifadesine yer verilerek bir anlamda işveren vekilinin sorumluluğu temellendirilmiştir. Tüm bu açıklamaların ardından işveren vekilinin kazadan sorumlu tutulabileceği kabul edilmelidir.

  1. İş kazalarında işveren vekilinin cezai sorumluluğu var mıdır?

Günümüz dünyasında işverenler çeşitli sebeplerden ötürü işin yönetiminin tamamını veya bir kısmını işveren vekillerine bırakmaktadırlar. İşveren vekilleri, işveren tarafından kendilerine devredilmiş olan bu yetkiyi işveren adına kullanmaktadırlar. İşveren adına hareket eden işveren vekillerinin iş kazaları nedeniyle cezai sorumluluğu olup olmadığı her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilir. İşveren vekilinin iş güvenliğine ilişkin yükümlülüklerine aykırı davranması halinde cezai sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla işveren vekilinin iş kazaları nedeniyle cezai sorumluluğu olduğunu ifade etmek gerekir. İşveren vekili eğer o iş hakkında gerekli ehliyet ve bilgiye sahipse cezai sorumluluğu gündeme gelmektedir. Öte yandan bazı görüşlere göre (Aydın & Güven, 1998) işveren vekilinin cezai sorumluluğunun olduğunu iddia etmek kavramın kapsamını genişletmekten başka bir anlama gelmemektedir. Bu görüşe göre iş kazalarından işvereni sorumlu tutmak gerekir. Kanımızca gerekli donanıma, bilgiye ve ehliyete sahip olan işveren vekillerinin de iş kazalarından ötürü cezai sorumluluğu olduğunu ifade etmek isabetli olacaktır.

 

 

  1. İş kazalarında mücbir sebep nedir?

 

Baloğlu’na (2014) göre mücbir sebep; genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan öngörülemez, karşı konulamaz bir olay olarak ifade edilmektedir. İş kazalarında mücbir sebep ise özellikle işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırabilen bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. İş kazaları bağlamında mücbir sebep; işletmesi ve faaliyeti dışında gerçekleşen, öngörülemez ve karşı konulamaz biçimde gerçekleşen olağanüstü olay biçiminde tanımlanmaktadır.  Grev, lokavt, sel baskını, deprem, terör hareketleri ve doğal afetler hukuken mücbir sebep olarak görülmektedir.

 

  1. İş kazalarında mücbir sebep halinde işverenin sorumluluğu var mıdır?

 

Mücbir sebep, hayatın olağan akışı dışında meydana gelen olaylar olduğu için iş kazalarında işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus; iş kazasına maruz kalan işçinin söz konusu mücbir sebebe işverenin kusuruyla maruz kalıp kalmadığıdır. Böyle bir durumda işverenin sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır. Yargıtay’a göre “İlliyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru veya üçüncü kişinin kusuru nedeniyle kesilebilir. Aynı zamanda sorumluluktan kurtulma sebebi olan bu üç sebep, sadece kusur sorumluluğunda değil, kusursuz sorumlulukta da kabul edilmektedir (2018/369 E.  ,  2021/1348 K.)

 

 

                                                KAYNAKÇA

 

Akın, Levent; İşveren ve Vekillerinin Hukuki, İdari ve Cezai Sorumlulukları İşveren ve Vekillerinin Hukuki, İdari ve Cezai Sorumlulukları, Çimento Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu Tebliğleri Kitabı, 2008.

Baloğlu, Cem, “İşverenlerin İş Kazasından Doğan Hukuki Sorumluluğu”, Kamu-İş, C.13, S.3, Y.2014

Kovancı, N. (2018). İş Kazası Sonucu Ölüm Nedeniyle İşverenin Cezai Sorumluluğunun Suçun Manevi Unsuru Bakımından Değerlendirilmesi. Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi , 11.Sayı , 263-296 . DOI: 10.18771/mdergi.437331

Güven, E. & Aydın, U. (1998). İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukunda İşveren Vekili. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 14 (1) , 465-486. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/anadoluibfd/issue/49329/630827

 

Özen, D. D. M. “İş Kazalarında Hukuki, Cezai ve İdari Sorumluluk”. Ankara Barosu Dergisi (2015 ): 0-0

Bir cevap yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *