İŞ KAZASINDAN KAYNAKLI DAVALARDA MANEVİ TAZMİNAT MİKTARINI YÜKSELTMEK MÜMKÜN MÜDÜR
İŞ KAZASINDAN KAYNAKLI DAVALARDA MANEVİ TAZMİNAT MİKTARINI YÜKSELTMEK MÜMKÜN MÜDÜR
İş kazaları 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda düzenlenmiştir.
İş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması başlıklı 13.madesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre :
İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.(2) (www.mevzuat.gov.tr, erişim tarihi 19.03.2020)
İş kazası sonunda işçide meydana gelen bedensel bütünlüğün zedelenmesi sonucu işçiye mevzuat gereği manevi tazminat verilmektedir. Bu tazminat talep halinde mümkündür. Tazminatı hakim tayin eder ve iş kazasına ilişkin manevi zarar talebine ilişkin dava İş Mahkemeleri Kanunu (7036 sayılı kanun) 5.maddesi gereğince İş Mahkemesinde görülür.
Manevi tazminat zarar görenin zararının telafisi ve duymuş olduğu ruhsal ve psikolojik acının tatmin edilerek denkleştirme amacı gütmektedir. Manevi zarar sadece hakim tarafından takdir edilir. (Gökhan Antalya, Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, www.dergipark.org.tr)
Manevi tazminat Borçlar Kanunu 56.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre:
“Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” (Libra Mevzuat Dizisi, Türk Medeni Kununu&Türk Borçlar Kanunu, 2018)
Manevi zarar “zarara uğrayanın korunan değeri ancak, maddi bir değer değil de, yaşamsal huzurda azalma şeklinde tezahür eden manevi değer ise, manevi zararın konusunu oluşturur”. (Antalya, G. , “Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, İstanbul, 2017, s.5)
Uygulamada avukatlar olarak iş kazasından sonra meydana gelen maddi zararla birlikte manevi zarar da talep etmekteyiz. Bu tercihimizin dayanağı ise Hukuk Muhakemesi Kanunun “dava çeşitler, dava şartları ve ilk itirazlar” başlıklı İkinci Kısmındadır. HMK’nın “Davaların Yığılması” başlıklı 110.maddesinde “davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır” (Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Libra Mevzuat Dizisi,2018)
Bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu :
“Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın maddi ve manevi tazminat istemini içerdiği, her iki istemin davaların yığılmasına konu olsa bile her birinin ayrı dava olma özelliğini yitirmedikleri, taraflar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı kalemler olduğu, çoğu zaman tahkikatlarının ve delillerinin toplanma aşamalarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminata hükmedilebilme koşullarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminat taleplerinin iki ayrı dava olduğu, nitekim Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. maddesine göre de; manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücretine ayrı bir kalem olarak hükmedileceğinin belirtildiği, kesinlik sınırının belirlenmesinde her bir davacı açısından hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği görüşü ileri sürmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle çoğunluk tarafından benimsenmemiş; oy çokluğu ile işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.” (HGK., E. 2018/1036 K. 2019/493 T. 30.4.2019) şeklinde yorumda bulunmuştur.
İş Mahkemesinde görülecek olan iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davasında uygulanacak olan usul kanunu Hukuk Muhakemeleri Kanunu olduğuna göre manevi tazminat miktarının artırılıp artılamayacağı sorusunun cevabını da bu kanun kapsamında aramamız gerekecek.
HMK 119/1-d maddesine göre dava dilekçesinde dava konusunun değeri yazılır.
HMK 120/1 maddesine göre dava açarken yargılama harçları ile gider avansını mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Harç miktarları da Harçlar Kanunu gereği her yıl yayınlanan tarifeye göre dava konusu miktarı üzerinden belirlenen oranlarda tahsil edilir.
HMK’ın üçüncü kısım beşinci bölüm altında düzenlenin ıslah başlıklı altıncı ayrımı ise konumuzla doğrudan ilgilidir.
HMK 176.maddesine göre taraflardan biri yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
Islah ve manevi tazminat talebi arasındaki ilişkiyi inceleyen Yargıtay kararlarından alıntı yapalım:
İnceleme konusu olan iş bu olayda manevi tazminata ilişkin talebi içerir ıslah dilekçesinin başvurma harcı ve nispi harç yatırılmak suretiyle mahkemeye verildiği anlaşılmaktadır. O halde dilekçenin bu haliyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü ile manevi tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. (21. HD., E. 2018/3449 K. 2019/2821 T. 11.4.2019)
Bu kararda Yargıtay 21.Hukuk Dairesi harçlarını yatırmak suretiyle ıslah dilekçesi ile manevi tazminat davası açılabileceğini belirtmiştir.
Mahkemece, manevi tazminata ilişkin açılmış bir dava olmadığı halde, ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemi dikkate alınarak, manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmesi yanlıştır. HUMK.’nun 83. ve devam maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Öte yandan harca tabi davalarda her dava açılırken davalıdan başvurma harcı ile nispi harca tabi davalarda nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır. Gerekli harçlar alındıktan sonra dava dilekçesi esas defterine kaydedilir ve dava, dava dilekçesinin esas defterine kayıt edildiği tarihte açılmış sayılır. İnceleme konusu olan bu olayda manevi tazminata ilişkin dilekçenin nispi harç yatırılmak suretiyle mahkemeye verildiği ve ancak başvuru harcının yatırılmadığı anlaşılmaktadır. Dilekçenin bu haliyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü dahi mümkün değildir. (21. HD., E. 2013/16306 K. 2013/22447 T. 2.12.2013)
Somut olayda manevi tazminata ilişkin ıslah dilekçesinin, nispi harç yatırılmak suretiyle mahkemeye verilmesi ve fakat başvuru harcının yatırılmaması nedenleriyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü dahi mümkün değildir. (21. HD., E. 2014/15744 K. 2015/974 T. 22.01.2015)
Bu kararlarında da Yargıtay 21.Hukuk Dairesi harçları yatırmak suretiyle ıslah dilekçesi ile manevi tazminat talebinde bulunulabileceğini tekrarlamıştır.
Esasen 21.Hukuk Dairesi kararlarında ıslah ile manevi tazminat talebinde bulunabileceği belirtilmekte ise de Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 2016/10831 Esas ve 2017/1213 Karar sayılı kararında “yargılaması devam eden dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmadığı gibi, ıslahla dava dilekçesinde talep edilmeyen manevi tazminat istenemeyeceği gibi, dava dilekçesinde talep edilmeyen manevi tazminat miktarı da ıslahla artırılamaz” denilmektedir. 7.Hukuk Dairesinin bu kararına gerekçe olan hukuki dayanak ise usule ilişkin işlemlerin tamamen veya kısmen ıslahı için usulüne uygun bir davanın açılmış olmasına dair kabuldür.
Manevi tazminat yönünden diğer bir inceleme konusu ise HMK 107.maddesi gereği manevi tazminatın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağıdır.
HMK 107.maddesine göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir” (Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Libra Mevzuat Dizisi,2018)
Bu maddeyi yorumlamak için Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlardan bir kaçına göz atmamız gerekecektir.
Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 2014/26303 Esas ve 2015/2554 Karar sayılı ve 16.02.2015 tarihli kararına göre : “bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanın açılacak başka bir dava ile talep edilmesi manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer.” Yargıtay bu kararında enterasan bir şekilde manevi tazminat miktarını iş kazasına uğrayan bir işçinin kendisi tarafından belirlendiğini, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceğinin veya bunun imkansız olduğunu söylemeninin mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu tespit çok yanlıştır. Uygulamada iş kazasına uğrayan işçiler işverenleri ile olan manevi bağları sebebiyle başta tam olarak belirlenemeyen sağlık durumlarının geçici olmasını da göz önüne alarak dava açmamakta veya canı yansa da tam tıbbi tanı konulmadığından uğrayacağı yıkımın farkında olamıyor. Bir yıl sonra kalıcı sakatlık olduğunu öğrenen bir işçinin manevi zararının kaza anındakinden farklı olmadığını ileri sürmek mümkün değildir.
Gökhan Antalya tarafından yazılan “Manevi Tazminatın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması” adlı eserde doktrin ve uygulamada manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereği HMK 109 gereği kısmı dava konusu edilemeceğinin savunulduğu ve bu ilkenin Yargıtay tarafından geliştirildiği belirilmektedir. (Doktrinde Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop Borçlar Hukuk Genel Hükümler, Gökcan, Orhunöz, Tanrıver aynı görüşü savunan yazarlar arasındadır)
Doktrinde Nomer, Altan ve Keskin’e göre ise manevi tazminatın konusu para olan alacaklardan olduğundan bölünebilir bir edimdir ve kısmi dava konusu olabilir. (Alıntılar G.Antalya’nın eserindendir)
Yazımızın buraya kadar olan kısmında iki çelişik durum var gibi görünse de ilk kısımda daha evvel istenmemiş manevi tazminat talebinin harçlarını ödemek kaydıyla istenmesi, ikinci kısımda ise dava ile istenen manevi tazminatın ıslah yoluyla artırılmasından bahsedilmesinden bahsedilmektedir.
Bu durumda daireler arasındaki farklar nazara alınarak dava açılabileceği gibi en baştan yüksek belirlemek gibi bir yol da tercih edilebilir. Bir diğer ihtimal de manevi tazminatın zamanaşımı süresi de dikkate alınarak tıbbi olgular ortaya çıktıktan sonra talep edip HMK 166.maddesi gereği davaların ilk açılan mahkemede birleştirilmesi istenebilir.
KARTAL /İSTANBUL
AV.ŞAHİN ÇARŞANBALI